Müslüman Arap askerlerinin Türklere yaptığı katliamlardan. Buhara.
Hazırlanmak olan ''Nizamülmülk'den Atatürk'e Türklerin Kayıp 1000 yılı'' Kitabımdan bazı bölümler
Müslüman Arap askerlerinin yaptığı katliamlardan
Buhara.
‘’Her kim Tüklerden bir baş getirirse ona yüz dirhem akçe veririm’’
(Tarih-i Taberi’den)
Kuteybe Buhara
bölgesinden Ramiten Kavmi ile barış yaptıktan sonra Belh şehrinin yolunu tutar.
Belh’den önce Faryab’a vardığında Haccac’dan mektup gelir. Mektupta şu emirler
var. ‘’Buhara’da bulunan,
Buhara valisi Serden Cizat’ın üstüne yürü, onunla savaş yap.’’
Kuteybe bu emri alınca hemen Buhara’ya
yönelir. Hicret’in 89. Yılı, Miladi 711. (Hz. Muhammed’in vefatının üzerinden
79 yıl geçmiş.)
Sağd askeri (O zamanlar Semerkant’a Sağd’da denilmekte),
Keş ve Nahşebin taifesiyle ovada
karşılaşır, savaşırlar, Kuteybe savaşı kazanır. Oradan hareketle Buhara’ya
gelir.
İlk gelişinde hiçbir başarı kazanmaz.
Tekrar Merv’e döner. Merv Horsan’da ve Kuteybe’nin üs bölgesi.
Haccac ertesi sene Buhara’ya
saldırması için tekrar emir verir. Ertesi sene de ilk saldırısında başarı elde
edemedi ama aynı sene içinde (712) Çok kalabalık bir ordu toplayarak ikinci defa saldırır. Tehlikenin büyüklüğünün farkında olan Serden
Cizat, Buhara’ya bağlı diğer kentlere ve Diğer beyliklere haber göndererek
yardım ister. Bu çığlığa kulak veren illerden ve beyliklerden yardım gelmeye
başlar, ama yardımlar Buhara’ya yetişmeden Kuteybe Buhara’ya varmıştır. Serden
Cizat’ı muasara altına alır, şehri kuşatır. Bu arada yardıma gelen Türk
Askeride Serden Cizat’ın yanına
varırlar.
Serden Cizat saraydan çıkarak Araplarla savaşırlar.
Arap askerler Kuteybe’ye; ‘’Bize
destur ta ki, bunlarla cenk edelim’’ derler. Kuteybe izin verir, bir saat şiddetli çarpışmalar olur ama
Türkler üstün gelir ve Araplar geri çekilmek zorunda kalırlar. Kuteybe’nin
askerlerinin dağılmasına az kalmıştı ki, askerlerin yanına gelen arap hatunları
feryada başlarlar, ellerini yüzlerini yırtmaya başlarlar. Sonunda arap
askerleri kaçarken, bir gayret gösterip, yüz geri döndüler ve kadınların da
desteğiyle Türkler’i geriye sürüp eski yerlerine ittiler.
Kuteybe, askerlerin
içinde ‘’gayret edin, belki bu Türkler’i yerlerinden kopardınız.’’ dedi. Arap
kabileleri, askerler, aileleri, hep birlikte oradaydı. Hiç birisi cevap
vermedi. Sonra Kuteybe, Tenimoğulları kabilesine geldi. Onları da aynı şekilde
savaşa çağırdı. Tenimoğullarından Vekil Bin Esved, Kuteybe’ye askerim ordusunun sancağını verdi, ‘’askerim
senin emrinde, askerini al, Türkler’e karşı çık’’ dedi.
Türkler’e daha büyük
bir güçle saldırırlar… Çok büyük cenk olur. Buna rağmen Kuteybe yine zafere
ulaşamaz.
Arap orduları
dağılmaz üzeredir. Bunu gören Kueteybe, ‘’Ey Müslümanlar nereye dönüyorsunuz?
Düşmanın dağıldığını görmüyormusunuz? Bir saat daha sabredin.
Sonra, vahşetin
tarihi belgesi olan şu buyruğu verir. ‘’Her
kim Türkler’den bir baş getirirse ona yüz dirhem veririm.’
Bu çağrı üzerine
Araplardan eli kılıç tutan ya da tutmayan herkes önce Türk kadınlarına ve
çocukları saldırır. Ellerine geçirdikleri zayıf ve güçsüz herkesin başını
kesmeye başlarlar. Getirdikleri her Türk başı için yüz dirhem akçe alırlar.
Türk savaşçı askerler, ailelerini koruma telaşına düşerler, ordu ikiye bölünür
ve zayıflar.
Sayısız Türk başı
kesiler, Türkler yenilir. Yakaladıkları,
gördükleri, yürüyen, ayakta duran canlı herkesi kılıçtan geçirirler.
Yakaladıkları genç
kızları, genç kadınları köle pazarlarında satmak ve cariye yapmak için
ayırırlar.
Bu yıllarda Türkler’e
dünyada çok az milletin gördüğü vahşet yaşatılır.
Hesapsız mal, ganimet
ve esirle tekrar Merv’e dönerler.
-- *Zalim Haccac’ın Basra ve
Horasan eyaletlerinin yönetimine getirilişi (694- 714) baskıcı bir yönetiminde
başlangıcına işaret etmektedir. Daha Muaviye döneminde başlatılan Horasan’ı
Arap göçmenler vasıtasıyla Araplaştırma teşebbüsüne Haccac yeni göçmen
dalgalarıyla hız vermeye çalıştı. Arapçayı
mecburi dil haline getirdi. Haricileri ezdi. Ancak Maverünnehir yöresine
düzenlenen akınlar pek başarılı olamadı. Araplar özellikle Türk beyi Rutbil’e karşı
bozguna uğradılar ve yedi yıl süre ile Türk illerinden vergi almamak kayıt ve
şartı ile barış yaptılar. Ancak Haccac sözünde durmadı ve 699’da Türklerin
üzerine güçlü bir ordu gönderdi. Bazı şehirler ele geçirildiyse de Türkler
direndiler. Harezm’de Türk şehirleri yağmalandı. Ayaklanmalar oldu ve çok
şiddetli kıyıma girişildi. Dört bin Türk genci öldürüldü. Çok sayıda esir
alındı ve esir pazarlarında satmak üzere yola çıkıldı. Şiddetli soğuğa
dayanamayan bir bölüm yolda öldü. Bu arada mücadele devam etti ve ele geçirilen
bölgeler yeniden Türklerin hakimiyeti altına geçti.
Mevarünnehir’in
asıl istilası 705 yılında Horasan valiliğine tayin edilen Kuteybe Bin Müslim
zamanında gerçekleşir. Bu bölgede Türkler hakim unsuru oluşturmakla beraber,
aralarında siyasi birlik mevcut değildi. Küçük beylikler halindeydiler ve
birbirlerinden bağımsız hareket ediyorlardı. Üstelik ülke, hem etnik hem de din
bakımından bir birlik arz etmiyordu. Eski Türk dini (Gök Tanrı’ dini)’nin yanı
sıra Budizm, Zerdüştlük, Mani dini, Hıristiyanlık ve Yahudilik orada kendi
cemaatlerine sahiptiler. Bu durum yörede İslam ordularının yürümesini
kolaylaştırdı. Her ne kadar bu dönemden hemen sonra Turgiş Hakanlığı en
kudretli devresini yaşamışsa da, Araplarla mücadeleye devam etmiş fazla bir varlık
gösterememiştir. Buna rağmen İran’ın aksine Türkler Araplarla mücadeleye devam
etmiş bazen ciddi başarılarda elde etmişlerdir.
Esasen ilk planda anlaşılan Kuteybe de Türklerin
karşısında büyük bir mağlubiyete uğramış. Narşahi’nin bildirdiğine göre dört ay
çember içerisinde kalmış, bu zaman içerisinde kendisinden haber alamayan
Haccac, camilerde Kuran okutarak Kuteybe’nin kurtuluşu için dualar
yaptırmıştır.Bununla birlikte, kötü bir yönetici iyi komutan olduğu anlaşılan
Kuteybe bir dizi savaşlar neticesinde, Toharistan ve Maveraünner’i tamamıyla
ele geçirmeyi başarmıştır. Hatta onun 707 ve 710‘daki savaşlarda Kültiğin ile
karşılaştığıda düşünülmektedir. Bu arada
çok zulüm yaptığı ve kan döktüğü anlaşılmaktadır. Talkan kenti ele
geçirildiğinde halk toplu olarak kıyıma tabi tutulmuş ve sıra sıra ağaçlara
asılmıştır. Kuteybe’in mağlup edilen ülke halklarının hissiyat ve
ananelerine, tarihte eşi görülmedik derecede hakaretlerde bulunduğu gibi,
kendisine de fedakarane bağlanmış insanlara bile acımasız davranmaktan
çekinmemiş olması kayda değerdir. Ganimete ve servete olan düşkünlüğü ise
şiirlere konu olmuştur. Fethettiği şehirleri çok ağır vergilere bağlamış ve
binlerce genç insanı köle pazarlarında satmıştır. Kadın ve çocukları dahi esir
etmekten çekinmemiş; mesela Beykent’te
her yer yağma edilmiş, kentte eli silah tutan ne kadar Türk varsa hepsi
öldürülmüştür. Zaten kendisini de orada görevlendiren zalim Haccac’ın
ölümünden sonra Kuteybe’nin Orta Asya’da yıldızının söndüğü ve bu durumda onun
önce isyan ettiği sonra öldürüldüğünü belirtelim.*
--
Kuteybe’nin
askerleriyle beraber gelen aileler, Türk aileleri kontrol etmek amaçlı, Türk
ailelerin yanına yerleştirilir. Türk aileler onlara cariye ve hizmetçi verilir…
Geçimleri Türklerin sırtına yüklenir. Tarlalarla çalışacaklar, evlerindeki
Araplara bakacaklar.
Cuma namazı zorunlu
hale getirilir, önce baskı yapılır, sonra daha da motive etmek için, Cuma
namazına gelmek isteyen Türklere para verilir. Zaten aşırı vergi ve haraçtan
yorgun düşen halk para karşılığında camiye gitmeye başlar… Ama tüm duaların
Arapça okunması şartıyla…
Ertesi yıl hicretin
90. Yılı (712) Kuteybe Neyzek Turhan ile barış yapar. Toharistan, Sığd
(Semerkant bölgesinde) Hükümdarı olan Neyzek, Buhara’da Türklerin başına geleni
görmüş ki, barış yapmak zorunda kalır. Hayyan Nebi’yi Kuteybe’ye gönderir.
Belirli bir haraç vermek üzere barış ister. Kuteybe, haraç almaya hayır demez
ve barışı kabul eder. Neyzek Tarhan , Kuteybe’ye güvenilmeyeceğini bilir ve
beyliğine bağlı bölgede ileri gelenleri toplar ve bir toplantı yapar.
Toplantıda beylerine
‘’Ben Kuteybe’ye güvenmiyorum, eğer döner onu vurursan çekilir, eğer kendisine
bir şey verirsen durur, yani cenk edersen seninle cenk eder, eğer bir şey verip
barış istersen yaptığı her şeyi unutur, sevinç duyar’’ der.
Böylece Neyzek
Turhan, Kuteybe ile birkaç kez savaş yapmasına rağmen, iş barışa gelince,
Kuteybe yüklü, ganimet veya haraç alarak
barış sağlana bilirdi.
Sonra Neyzek Turhan,
kendi adamlarına; ‘’Eğer ben buradan gitmek için izin istesem doğru olur mu?’’
diye sorar. Kendi adamları da, ‘’sen yek birisin’’ dediler. Toheristana varmak
üzere izin istedi. Kuteybe’de izin
verdi. Neyzek, Belh’den Nevbahar denen yere geldi. Orada kendi halkına, ‘’Hiç
kuşkum yok ki, Kuteybe bana izin verdiğine pişman olmuştur. Şimdi onun
Nevbahar’da bulunan emiri Abdullah’a elçi gelir ve bizi döndürür. Bundan sonra
biz hızlı gidelim ki, onun elçisi gelip bize engel olmasın’’ diye konuşur ve
vakit kaybetmeden hızlıca Toharistan tarafına ilerlerler Onun hemen ardından,
Neysek’in düşündüğü gibi, Abdullah’a Kuteybe’den emir gelir ve ‘’Neyzek’i geri
döndür’’ der.
Neyzek Turhan, isyan
bayrağı açar. Savaş hazırlıkları yapmak üzere Talkan ile Nevbahar arasında,
sarp dağlık bir yer bularak geçici bir süre kalırlar.
Neyzek, durumu açığa
vurup destek bulmak için Mavirrud’a, Talkan’a, Fariyab’a, Gestek’e haberler
gönderir. Onlara Kuteybe’nin vazifeden alınması ve birlik olunması için istekte
bulunur. Kabil Şahı’na da adam gönderir yardım ister.
Kuteybe’nin o
vakitler askeri dağınıktı. Merv’deki askerinden başka yanında kimse yoktu.
Merv’de bulunan askerlerine haber gönderir. 12 bin kişilk orduyla Delh’den yana
gelmesini ister. Ancak, askerin başında buluna Abdurrahman’a ‘’bu kış orada hiç
kimseye bir şey yapma, bahar olunca Toharistan’dan yana ilerle, bende senin
ardından yetişirim’’ der.
Abdurrahman o kışı
Belh’te geçirdi. Yaz gelince, Kuteybe’de Horasan’dan asker topladı. Oradan
geçerek doğruca Talkan’a vardı. O zamanlar Talkan maliki Şehrek’di (bazı
kaynaklar, ‘’Sol’’ diye yazar) Neyzek’le elbirliği halinde idi. Kuteybe’nin
geldiğini duyunca şehri terk eder. Kuteybe hiçbir karşı güçle karşılaşmadan
Talkan şehrine girer. Savaşmadan şehre girmesine rağmen verdiği ilk emir
‘’Talkan halkını kılıçtan geçirin, ne kadar keserseniz kesin’’ olur. Bunun
üzerine Kuteybe’nin adamları Talkan’da hesapsız adam öldürürler. O kadar
vahşice katliamlar yapılır ki, dört kesren (tahmini 25 km’lik yol boyunca, her
iki tarafta bulunan ağaçların tamamına Türklerin cesetleri ayaklarından
bağlanmış halde tepe üstü asılır.
Ağlayacak kimseleri
kalmamış, asılı oldukları ağaçların yapraklarını titreten rüzgardan başka.
Şimdiler de bilen de yok ki, adlarına bir taş dikilse de, ‘’tarihte katliama
esas maruz kalan, mazlumlar’’ yazılsa üzerine.
Cehennem zebanileri,
azraile bile gıpta ettirecek şekilde, kimden nasıl emir aldıkları belli
olmayan, aldıkları emirleri dua ve cihat kabul ederek çoluk çocuk kılıçtan
geçirirler.
Kuteybe ganimet
peşinde koşardı diyor bazı tarihçiler. Burada maksat ganimet almanın ötesinde
bir vahşet var.
Bazı tarihçilere de
bu katliamlar sorulduğunda ‘’onlar Türk değildi’’ diye biliyorlar. Hani
milleten olursa olsun onlar insan değimliydi.
Bu katliamlar ne ilk
ne de son olacak devam eder.
Neyzek sığındığı sarp
kaleden çıkamaz ve yakalanır. Beklediği yardımlarda gelmez.
Neyzek ve esir
alınır. Yanında, askeri ve aileleri de var.
Neyzek, etrafında
hendekler açılmış bir çadırda zincire vurulur.
Kuteybe, zaferini
Haccac’a bildirir. Haccac, ‘’o bir arap ve müslüman düşmanı onu aman vermeden
öldürün’’ diye haber salar.
Neyzek’in iki oğlu ve
yanında bulunan 700 kişi, gözünün önünde kesilir.
Neyzek’i ise Kuteybe
bizzat kendi öldürür. Kesilen tüm başlar, Haccac’a gönderilir.
Daha sonra Suman’a
geçen Kuteybe, orada da aynı katliamı yapar. Erkeklerin pek çoğunu öldürür.
Köle olarak satılacakları ayırır. Kadınları ve genç kızları cariye yapmak veya
satmak üzere götürür.
Sonra sırada Faryab
var. Faryab’a teslim olmasını ister, Faryab halkı başlarına gelecekleri
bildiklerinden teslim olmazlar. Erkekleri döğüşerek ölürler. Kadınların sonu
belli. Bütün şehir yıkılır viraneye döner. Sonradan Araplar bu şehre
‘’Muhrereka’’ derler. Yıkık şehir anlamında.
Müslümanlık adına
yapılan tüm bu baskılara rağmen İslamlaşma
beklenildiği gibi olmuyor. Yani islamiyeti duyan akın akın koşmuyorlar.
‘Türklerin Dini
tarihi kitabında (Prof. Dr. Enver Günay-Prof. Dr. Harun Günay) şöyle yazılır.
Kayda değer hususlardan biri de bütün bu istila
hareketlerine rağmen, Türklerin arasında kayda değer İslamlaşma olayının pek
gelişmemiş olmasıdır. Gerçi, mesela Kuteybe önemli bir ticaret merkezi olan
olan Beykent’i alıp da daha sonra Buhara ve
Semerkant’ı ele geçirerek, Taşkent (şaş) istikametine ilerlediği ve
sonunda Taşkent’te bir arap garnizonu tesis ettiği (705-715) ilk caileri de
inşa ettirmiş, Budist ve Mecusi manastırlarına el konularak onları camiye
çevirmiştir. Buhara’nın istilası da etkili olmuş, Buhara hükümdarı ve bir kısım
halk İslam dinine girmiştir. Ancak bu görünüştedir. Zira Kuteybe halkı şiddetli
bir baskı altına almıştır. İç kaledeki arap kuvvetleri çıkınca gözcüler halkı
uyandırır ve sözde İslam inancının gerekleri yerine getiriliyormuş gibi
davranılır. Ancak Arap askerler şehirden ayrılır ayrılmaz halk eski inançlarını
yaşamaya devam eder. Kuteybe durumu öğrenince yerlilerin evlerine (Müslüman)
arap askerleri taksim eder ve böylece hem Müslümanlığı öğretmeye hem de onları
denetim altında tutmaya çalışır. Buna rağmen direniş kırılamaz. Maverünnehir
yöresi gibi Horasan’da da İslam devletine ilhakı, arap zulmüne rağmen,
üzerinden yarım asır geçmesine rağmen yerli ahali hala İslamlaşmaktan uzaktır.
Gerçek islamiyete bir
türlü ulaşamadığımız, bugünkü din anlayışımızın fiziki temelleri Kuteybe,
hukuku temelleri Nizamülmülk döneminde atılmıştır.
Müslüman Arap
kuvvetlerinin, Kuteybe yönetiminde Türkistan’a yerleşmesine müteakip, Emevi
devletinin ezici, baskıcı ve gayri müsavatçı bir tarzda devam eden siyaseti,
anlaşılan Türklerin islamiyete rağbet etmemelerinin en önemli sebeplerinden
birini teşkil eder. Öyle ki, Müslümanlar Buhara’da camiye bile silahla girmek
zorunda kalırlar. Emeviler’in Hz. Peygamber soyuna yaptıkları zulümler ve
onların, Arap dışındaki Müslümanları, Arapların kölesi saymaları ve Mesela
Kuteybe’nin , kasıtlı olarak Türkleri din açısından cahil bırakma teşebbüsü,
yazılarını yasak etmesi, kitaplarını yırttırması, aklı erenleri öldürmesi gibi zalimane tavırlar İslamlaşma faaliyetlerine
vurulan en şiddetli darbelerdir.
* Prof.Dr. Ünver Günay- Prof. Dr. Harun Güngör’ün ‘‘Başlangıçtan günümüze, Türklerin Dini Tarihi’’ .
Yorumlar
Yorum Gönder