OSMANLIDA ŞERİAT VE FATİH SULTAN MEHMET'İN ''ATAM -DEDEM YASALARI''

OSMANLIDA ŞERİAT VE  FATİH SULTAN MEHMET'İN ''ATAM -DEDEM YASALARI'
Türklerin islamiyeti kabul etmeye başladığı 750'li yıllardan itibaren kısa ömürlü birkaç devlet kurulmuşsa da bunların en önemlileri Anadolu'da kurulan Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti ve en uzun ömürlü olan Osmanlı İmparatorluğudur.
Kurulan bu devletlerde ve öncekilerde İslam kamu hukuku- İslam İdare hukuku veya şeriat yasaları tam olarak uygulanmış mıdır yoksa  Fatih Sultan Mehmet'in yayınladığı her kanun maddesinin başına yazdığı ''Atam-Dedem yasaları'' yani Türk töreleri hep devrede mi olmuş, hep öncelikli mi olmuştur. Ya da öncelik hangisinde olmuştur?
Önce şu kuralı iyi bilmek lazım. Tük hükümdarlar önce kendi kurallarını koyarlar. Yasa yapma gücünü yani erki elinde tutan tüm kanun koyucular ve tabi ki hükümdarlar (Türk veya değil fark etmez) yasa koymakta,  kanun yapmakta başvurdukları ve faydalanacakları  4 temel kaynak veya mecra vardır. 1- Hükümdarların kendi kuralları. Gücü elinde tutan herkes ilk önce kendi kurallarını koyar. 2- Töreler, örf det ve gelecekler. Her toplumun tarihinde kendi töreleri ve gelenekleri vardır. yasalar törelerin üstüne çıkamaz. 3- Dini kurallar. Açık belirtilen şeriat yasaları ve icma hukuku 4- Osmanlıda çok uygulanan ta'zir yöntemi. Ulumanın bir araya gelerek suça göre ceza tespit etme işlemi.  Yani şartlara göre dini içtihat, görüş bildirme. Bu içtihat birleştirme kararları yazılı hukukun açık olmadığı yerlerde yargıtay dairelerince de yapılmaktadır.
Özellikle Türklerde şer'i hukuka bağlı yasalar hiçbir zaman Türklerin törelerinin, örf ve adetlerinin geleneklerinin önüne geçememiştir. Fatih Sultan Mehmet'in her kanun maddesinin önüne yazdığı ''Atam- Dedem yasaları'' tam da bu dur. Fatih bu yasaların Türklerin tarihten gelen töreleri olduğunu kastetmektedir. Bu töreler, Mete Han'dan, Atilla'dan, Cengiz Han'dan, Bilge Kaan'dan Tonyukuk'dan, Anadolu Fatihi Alp Arslan'dan, Alaaddin Keyhüsrev'den, Osman Gaziden gelen Türk Töreleri'dir.
Her ne kadar şeriat yasaları uygulayan ülkelerde uygulama şekilleri zaman zaman ve ülkeden ülkeye, coğrafyadan coğrafyaya değişmişse de Türk devletlerinde, Türklerin Kendilerine özgü töreleri hükümdarın emirleri hep ön planda tutulmuştur. Örneğin: Türklerin tarihinde kadının yeri farklıdır. Hükümdardır, Komutandır, yöneticidir, Hükümdarın yanında oturur, eşidir, en yakın can yoldaşıdır. Büyük Selçuklu Devletinde, hem Anadolu Fatihi Alp Arslan'a hemde oğlu Melikşah'a vezirlik yapmış, Türk ve İslam düşmanı Nizamülmülk'ün 52 fasıllık ünlü siyasetnamesi'nde güya islam adına kadınlar aşağılanmıştır. Bununla kalmamış Türklerde aşağılanmış.
Nizamülmülk döneminde açılan Nizamiye Medreselerine Türkleri almayarak ''Türklerin ve Türkmenlerin okumasına gerek yok, bunlar savaşçı milletler sınır boylarına güvenlik görevlisi olarak yerleştirelim, baş kaldıran olursa da, maaşa bağlayın'' diyen Nizamülmülk, kadınlar için ise ''İşlerinizde kadınlarınızla istişare ediniz ama onlar ne derlerse tam tersini yapınız, çünkü onlar sadece evde damızlık için, iyi nesillerin devamı için varlar, hayırlısı böyledir'' diyerek kadınları insan yerine bile koymayan görüşü temsil eden ibretlik bir vezirdir.
Bilgi notu: Nizamülmülk'ün siyasetneme kitabını Melikşah'ın talimatı üzerine hazırlamış ama birer ay arayla her ikisi de suikast sonunu öldürüldüğünden kitap elinde kalmış. Yani Melikşah bu kitabı okumamış.Okusaydı ne derdi.... ? Sonuç tahminimizden öteye gitmiyor...
Ayrıca şer'i yasalarda suçlara verilecek cezalar net açık olmadığından çoğu zaman şeriatı uygulayan kadınında ne yapacağını bilmediği durumlar meydana gelmiş. Bu gibi durumlarda da törelere, örfi hukuka ve uluma görüşlerine (ta'zir) başvurmak zorunda kalmıştır.
Ta'zir konusunu biraz açmakta fayda var. Osmanlıda çok başvurulan neredeyse şeriat hukukunun %90'ının yazıldığı kaynak. Yukarıda da kısmen açıklamıştım. Burada şeriat yasası da olsa kötü amaçlı kullanınca nasıl amacı dışına çıktığına kısaca değineyim. Ulamanın suçu isnad edecekleri bir şüpheli bularak ceza kesme işlemidir. Bu uygulama en çok ulemanın kendi çıkarları söz konusu olduğunda ve hükümdarın istekleri doğrultusunda başvurulan ulema görüşüdür. En çok şehzade katliamlarında uygulanmış.  Ortada suç yok, suçlu yok ama, gelecekte suç işleme potansiyeli olacak tabi suç işleyince suçlu da olacak çocuklar var, ya da büyükler. Bunların içinde sadrazamlar da var. O halde katledilmeleri vacip demiş ulama. Hükümdarlar da bu görüşe uymuşlar. Ta'zir hukukunun insanlık onuruna yakışmayan yanı, hiçbir suçun olmadığı, suç işleme ihtimalinin de olmadığı halde ulema ile ters düşersen katline ferman verilebilir.
İnsan ilişkilerinin girift olduğu ve karmakarışık olduğu günümüzde ta'zir mantığı veya suça suçlu aramak maalesef herkes için uygulana bilir.
Şer'i hükümleri birebir uygulanmasını savunan kişiler veya uygun olurdu diyen kişiler bilmelidir ki, Kuran ne Toplum idare kitabı ne de ceza kitabıdır. Kuran bir nasihat kitabıdır. İnsanlara nasihat verir. Nasihatlara uyanlara mükafat olarak cennet, uymayanlara ya da suç işleyenler de cehennemin yolu gösterilir. Kuran'da yazılı olmadığı halde, ayrı ayrı ceza maddeleri varmış gibi savunanlar ve fikir beyan edenler bunun sorumluluğundan kurtulamazlar. Örneğin; Kuran'da recm uygulaması yok ama bazı devletlerde uygulanmakta ve yetkiyi Kuran'dan aldıklarını iddia etmektedirler.
Türklerin, islamiyeti kabul ettikleri günden bu yana recm 1680 yılında (Avcı Mehmet) 4. Mehmet döneminde İstanbul'da bir defa uygulanmıştır. O da, müslüman bir kadının yahudi birisiyle ayyuka çıkan ilişkileri sonuncu recm uygulanmış ama sonucunda çok büyük protestolar yapılmıştır.
Türklerde zina yasak cezası da çok ağır ama , Göktürklerde ve Oğuzlarda ceza erkeğe veriliyor. Kadının içinde bulunduğu şartlar gereği erkek daha suçlu görünüyor. Kadın korunmuştur.
Sonuç olarak, aslında tam olarak demeyim ama örfi hukuk ve töreler şeriat hükümlerini etkisi altına alarak uygun hale getirmiştir. Bu gün zinanın suç olmaktan çıkarıldığı gibi... Bugün şeriatla yönetilen tüm ülkelerde hükümdar yetkisini güya şerait hükümlerinden aldığını söylese de, kaynak gösterdiği yerdeki yasalar başkaları tarafından neden bilinmez! buna açıklık getiremezler.
Güç sahiplerinin, kanun yapma yetkisini elinde  bulunduran kişilerin uyguladığı bir takım şeriat yasaları kendi tarihleri içinde uygulansa da, insan fıtratına uymayan yasalar tarihin çöplüğünde kalırlar.
Bu yazılarımdan yola çıkarak bazı kişiler gerekli gereksiz çeşitli manalar çıkararak yazının anlatmak istediği Türk törelerinin önceliğini bir tarafa atarak veya üstüne çıkarak yorum yapmak gereği duyacaklarıdır.
Pusula cihazının hep kuzeyi gösterdiği gibi kafamızdaki pusulanın da sabitlendiği tek yön doğrultusunda eleştirmeyelim. Unutmayalım ki, pusula hep kuzeyi gösterse de kuzey haricinde üç yön daha var. Maalesef pusula diğer yönleri bilmez ama insan olanlar bilir. Bilmeli de...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAPADOKYA'DA ÜÇ GÜZELLERİN GERÇEK HİKAYESİ

KİBELE KİM? ANA TANRIÇA KİBELE'NİN GERÇEK KİMLİĞİ NEDİR ?